Translate

28 Mart 2010 Pazar

HULUSİ KENTMEN


“Yıllarca hep zengin, fabrikatör baba rolünü oynadım.İşin en acıklı kısmı ise bütün gün zengin baba rolünü oynayıp çekim bitiminde eve gitmek için soğukta ,köşedeki durakta dolmuş beklemem olmuştur.”

demiş Türk sinemasının tonton amcası Hulusi Kentmen


Hulusi Kentmen (d. 1911, Tırnova – ö. 20 Aralık 1993), Türk sinema oyuncusudur.

Deniz Astsubay olarak orduda görev aldı. Emekli olduktan sonra sinema oyunculuğuna başladı. İlk oynadığı film 1940 yılında "Sürtük" oldu. Babacan tarzı ile çoğu filmlerinde baba, komiser, bahçıvan, hakim vb. roller üstlendi, birçoğunda kendi adıyla oynadı. Kentmen, 1942-1988 yılları arasında 300'e yakın filmde rol aldı.

Türk sinemasında bir klasik olan oyuncu 1993'te yaşamını yitirdi
Hulusi Kentmen'in rol aldığı filmler listesi


1980'ler

Paranın gücü 1988

Acı Su 1988

Donanmanın Gülü 1987

Acımak Tevfik Hayri 1985

Berduşlar Sosyetede 1984

Alev Alev Atıf 1984

Yıldızlar da Kayar 1983

Adile Teyze 1982

Beni Unutma 1982

Şıngırdak Şadiye 1982

Kimbilir / Kibariye 1981

İntikam Yemini 1981

Şabancık 1981

Tanrıya Feryat

Memduh Bey

 baba bizi eversene

1970'ler

Fadile 1979

Canikom 1979

Nokta İle Virgül Paldır Küldür 1979

Yorgun Savaşçı Kahveci Hasan Efendi 1979

Taşı Toprağı Altın Şehir 1978

Minik Serçe Salih 1978

Yadeller 1978

Kara Murat Devler Savaşıyor 1978

Ölüm Çemberi / Kanlı Hayat 1978

Bizim Kız Adil Bey 1977

Sivri Akıllılar 1977

Ah Bu Ne Dünya 1977

Öl Seve Seve 1977

Her Gönülde Bir Aslan Yatar 1976

Alev 1976 Gülşah Küçükanne 1976

Bıktım Her Gün Ölmekten 1976

Kan Kardeşler 1976

Meraklı Köfteci Komiser Niyazi 1976

Tuzak Avni Baba 1976

Gel Barışalım 1976

Öyle Olsun Hulusi 1976

Sıralardaki Heyecan 1976

Adana Urfa Bankası 1976

Ah Bu Gençlik 1976

Bıktım Bu Hayattan 1976

Evlilik Şirketi 1976

Ne Alırsan İki Buçuk 1976

Beş Milyoncuk Borç Verir Misin 1975

Minik Cadı 1975

Acele Koca Aranıyor 1975

Ateş Böceği 1975

Delisin Mümtaz 1975

Hababam Taburu 1975

İntihar 1975

Ah Nerede 1975

Curcuna 1975

Evcilik Oyunu Mümtaz 1975

Haydi Gençlik Hop Hop 1975

Sevgili Halam 1975

Çapkın Hırsız Hakkı 1975

Üç Kağıtçılar 1975

Baba Bizi Eversene, Fazıl Bey 1975

Yüreğimde Yare Var 1974

Kara Murat Ölüm Emri 1974

Kardeş 1974

Esir Hayat Hüseyin 1974

Cici Kız Asım Bey 1974

Deli Ferhat 1974

Çam Sakızı 1974

Kara Murat Kardeş Kanı 1974

Salak Milyoner Babacan Komiser 1974

Yüz Liraya Evlenilmez 1974

Düşmanlarım Çatlasın 1974

Yumurcak / Veda 1974

Uyanık Kardeşler 1974

Yalancı Yarim Derviş Başak 1973

Aşkın Zaferi / Aşk ve Vatan 1973

Vurgun 1973

Yeryüzünde Bir Melek 1973

Soyguncular 1973

Oh Olsun 1973

Bitirim Kardeşler 1973

Hayat Bayram Olsa Musa Ateşoğlu 1973

Kaynanam Kudurdu 1973

Kızın Varsa Derdin Var 1973

Özleyiş Murat 1973

Ağlıyorum 1973

Öksüzler Komiser Niyazi 1973

Zehra 1972

Şahmeran 1972

Ekmekçi Kadın Arif 1972

Yumurcak Küçük Şahit Komiser 1972

Üç Sevgili 1972

Tatlı Dillim 1972

Sev Kardeşim 1972

Aşkım Kaderim Oldu 1972

Gönül Oyunu 1972

Gülüzar 1972

O Ağacın Altında 1972

Sevgili Hocam 1972

Üç Mahkum 1972

Para 1972

Afacan Harika Çocuk 1972

İtham Ediyorum 1972

Senede Bir Gün 1971

Yumurcağın Tatlı Rüyaları 1971

Bebek Gibi Maşallah 1971

Belanın Kralı Seyfullah Bey 1971

Kezban Paris'te 1971

Satın Alınan Koca Kemal 1971

Beklenen Şarkı 1971

Gülüm, Balım, Çiçeğim 1971

Keloğlan 1971

Ali Baba Kırk Haramiler Emir 1971

Keloğlan Aramızda 1971

Ömrümce Unutamadım- Ömrümce Aradım 1971

Ateş Parçası Ulvi 1971

Bicirik İş Başında 1971

Ali Cengiz Oyunu 1971

Biricik İş Peşinde 1971

Güllü 1971

Üç Kabadayı 1971

Oyun Bitti Hayrullah Bey 1971

Sezercik Yavrum Benim 1971

Kezban Roma'da 1970

Afacan 1970

Güzel Şoför Kamil 1970

Küçük Hanımın Şoförü 1970

İşportacı Kız Hulusi Bey 1970

Küçük Hanımefendi Ömer in dayısı 1970

Saadet Şehri 1970

Sosyete Şakir 1970

Kaçak 1970

Söz Müdafanın 1970

Yumurcak Köprüaltı Çocuğu Hilmi Orkan 1970


1960'lar

Yumurcak 1969

yşecik Yuvanın Bekçileri 1969

Ateşli Çingene 1969

Altın Kalpler 1969

Kınalı Yapıncak 1969

Kızım Ve Ben 1969

Serseri Kabadayı 1969

Tel Örgü 1969

Kınalı Keklik Muhtar 1969

Cilveli Kız Hayrullah Bey 1969

Boş Çerçeve Osman 1969

Melikşah 1969

Bağdat Hırsızı 1968

İstanbul Tatili 1968

Gül ve Şeker 1968

Atlı Karınca Dönüyor 1968

Hırsız Kız 1968

Kadın Asla Unutmaz 1968

Bizansı Titreten Adam 1967

Pranga Mahkumu Mansur Paşa 1967

Bir Katil Sevdim 1967

Şark Yıldızı 1967

Osmanlı Kabadayısı Haşmet Paşa 1967

Ringo Kazım 1967

Paşa Kızı 1967

Kenarın Dilberi 1966

Denizciler Geliyor 1966

Efkarlıyım Abiler 1966

Affet Sevgilim 1966

Sokak Kızı 1966

Çıtkırıldım Cemil Akın 1966

Kart Horoz 1965

Senede Bir Gün 1965

Sevgili Öğretmenim 1965

Yalancı 1965

Bir Gönül Oyunu 1965

Kumarbaz 1965

Sevişmek Yasak 1965

Cici Kızlar 1965

Şepkemin Altındayım 1965

Babasına Bak Oğlunu Al 1965

Şoförün Kızı 1965

Hacı Baba 1965

Şeker Gibi Kızlar Kenan 1965

Kırık Hayatlar 1965

Serseri Aşık 1965

Hıçkırık 1965

Keşanlı Ali Destanı 1964

Affetmeyen Kadın 1964

Çanakkale Aslanları 1964

Kimse Fatma Gibi Öpemez Necati 1964

Öksüz Kız 1964

Öp Annemin Elini 1964

Öpüşmek Yasak 1964

Hizmetçi Dediğin Böyle Olur 1964

Adalardan Bir Yar Gelir Bizlere 1964

Aslan Marka Nihat (Aşk Otobüsü) 1964

Taşralı Kız Fazıl 1964

Bir İçim Su 1964

Koçum Benim 1964

Ağaçlar Ayakta Ölür Asım 1964

Katilin Kızı Hulusi Örmen 1964

Badem Şekeri 1963

Beni Osman Öldürdü 1963

Sayın Bayan 1963

Tatlı Sert 1963

Kendini Arayan Adam 1963

Küçük Beyin Kısmeti 1963

Ayşecik Fakir Prenses 1963

Beyaz Güvercin 1963

Tosun İle Yosun 1963

Adanalı Tayfur 1963

Yavaş Gel Güzelim 1963

Şaşkın Baba 1963

Aşk Yarışı 1962

Çifte Kumrular 1962

Lekeli Kadın 1962

Beş Hikaye 1962

Zorlu Damat Gönül`ün Babası 1962

Ayşecik Ateş Parçası 1962

Rıfat Diye Biri Zekai 1962

Belalı Torun 1962

Gönül Avcısı 1962

Ekmek Parası 1962

Ayşecik Yavru Melek 1962

Çam Sakızı 1962

Çifte Nikah 1962

Mağrur Kadın 1962

Meteliksiz Aşıklar 1962

Memnu Meyva 1962

Ne Şeker Şey 1962

Külhan Aşkı 1962

Küçük Hanım Avrupa'da Kaptan 1962

Biz de Arkadaş mıyız? Necdet 1962

Altın Kalpler 1961

Benim Küçük Meleğim 1961

İki Yetime 1961

Sevimli Haydut 1961

Tatlı Günah 1961

Düğün Alayı 1961

Karanlıkta Yaşayanlar 1961

Melekler Şahidimdir 1961

Mahalleye Gelen Gelin 1961

Aşktan da Üstün 1960

Yangın Var Hilmi Bey 1960

Kanlı Firar Komiser 1960

Bir Gelin Gitti 1960

Ayşecik 1960

Tayfun 1960

Cilalı İbo'nun Çilesi 1960

Ayşecik Şeytan Çekici 1960

Ölüm Peşimizde Kadir Usta 1960







1950'ler



Düşman Yolları Kesti 1959

Fedakar Kaptan 1959

Vatan Uğruna 1959

Dertli Irmak 1958

Meçhul Kahramanlar 1958

Ceylan Emine 1957

Kara Bahtım 1957

Gelinin Muradı 1957

Beni Şafakta Vurdular 1957

Aşıklar Kabesi Mevlana 1956

Ebediyete Kadar 1955

Kanlı Pınar 1955

Yörük Ali 1955

Canlı Karagöz / Mihriban Sultan 1954

Efelerin Efesi 1952

Bergama Sevdaları 1952

İki Kafadar Deliler Pansiyonunda 1952

Barbaros Hayrettin Paşa 1951

Lüküs Hayat 1950

Çete 1950

Estergon Kalesi 1950

Zülfikarın Gölgesinde


1940'lar


Er Meydanı 1949

Şehitler Kalesi 1949

Yalan 1949

Zehirli Şüphe 1949

Çıldırtan Kadın 1948

İstiklal Madalyası 1948

Kerim'ın Çilesi 1947

Senede Bir Gün 1946

Sürtük 1942

27 Mart 2010 Cumartesi

İSMAİL DÜMBÜLLÜ

Doğaçlama bir mizah türü sayılan tuluat tiyatrosunun bu topraklara kök salmış en büyük ustalarından biridir İSMAİL DÜMBÜLLÜ.


Ortaoyunu ve tuluat tiyatrosunun en önemli şahsiyetlerinden İsmail Efendi, 1897'de Üsküdar'da doğdu. Üsküdar Terakki Mektebinde eğitim hayatına başlayan İsmail Efendi, ardından Toptaşı Rüştiye-Askerisi'nde eğitimine devam etti. Henüz üçüncü sınıf öğrencisi iken Ortaoyunu ve tuluat sanatına heves etmeye başladı. Amatör olarak ilk kez Üsküdar Kamer Tiyatrosunda, Komik Karagöz Hüseyin Efendi'nin yanında sahneye çıkan İsmail Efendi, dönemin usta oyuncularından Kel Hasan Efendi'nin seyredip beğenmesi ile Kel Hasan Efendi Kumpanyası'nda 20 lira maaşla çalışmaya başlayarak profesyonel sanat hayatına adım attı.



Kısa sürede kendisini İstanbul seyircisine sevdiren İsmail Efendi, ''Dümbüllü Kuvarteti''ndeki rolünden dolayı halk arasında ''Dümbüllü İsmail'' olarak anılmaya başlandı. Tuluat sanatının ve geleneksel temellere dayalı Ortaoyunu'nun 20. yüzyılın son çeyreğine kadar taşınmasında büyük hizmetleri olan Dümbüllü İsmail Efendi, 40 yıl boyunca sürdürdüğü Anadolu turneleri ile de geleneksel Türk tiyatrosunda ''Anadolu'' olgusunun yerleşmesini sağladı. Dümbüllü İsmail Efendi, 5 Kasım 1973 tarihinde İstanbul'da vefat etti.


ROL ALDIĞI BAŞLICA FİLMLER


Dümbüllü İsmail Efendi'nin rol aldığı başlıca filmler ise Memiş (1939), Harman Sonu (Köy Güzeli-1946), Kılıbıklar (1947), Dümbüllü Macera Peşinde (1948), İstanbul Kazan Ben Kepçe (1965), Nasrettin Hoca (1965), Soytarı (1965), Afacan Küçük Serseri (1971) ve Nasrettin Hoca (1971). (Bilgi: AA)


İsmail Dümbüllü'den Bir Anı 

Çengelköy’de bir açık hava sinemasında düzenlenen oyunu beğenmeyen seyirci sahneye salatalık fırlatmış…


O sırada oyununu sergilemekte olan Geleneksel Türk Tiyatrosunun son temsilcisi İsmail Dümbüllü yere eğilip hıyarı almış ve

“Biri kartvizitini düşürdü,oyundan sonra gelip kulisten alsın”demiş…

Seyirciler arasında kopan alkış ve saygısız adamın yuhalanma seslerinden sonra kulise gelen İsmail Dümbüllü öğrencisine “Seyirci gaddardır.Hani beni alkışladılar ya,eğer cevabını vermeseydim adamı alkışlayıp beni yuhalarlardı” demiş…

YAZ SAATİ UYGULAMASI

Yaz saati uygulamasına yarın geçilecek. Bu gece (cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gece), 03.00'de saatler bir saat ileri alınacak. Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla yapılan uygulamaya ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 19 Mart 2010 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştı.Karar çerçevesinde, bütün yurtta saatler, 28 Mart Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınacak. Saatler, 31 Ekim 2010 Pazar günü saat 04.00'de tekrar geri alınacak.
.
ORTA ÖLÇEKLİ BİR HES'İN ÜRETİMİ KADAR TASARRUF

Geçmiş yıllara bakıldığında yaz saati uygulaması, AB ülkeleriyle birlikte mart ayının son pazar günü başlayıp, ekim ayının son pazar günü bitiyor. Yaz saati uygulamasıyla, her yıl, "orta ölçekli" bir hidroelektrik santralinin yıllık üretimi kadar tasarruf sağlanıyor. İleri saat uygulamasıyla işe erken başlamak ve çıkmak, aydınlatma, ısıtma, soğutma açısından önem taşıyor. TEİAŞ'ın hesaplarına göre, yaz saati uygulaması ile yıllık 500-600 milyon kilovat saat (kWh) tasarruf sağlanıyor.

ANKARA DEVLET TİYATROLARI PROGRAMI



Ankara Devlet Tiyatroları Programı

27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

Dünya   Tiyatrolar Günü


Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan

kısacası yaşantısından sıkılan

 bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir

 şey almadan bulunduğu kenti

terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş.

 Oraya henüz alışmaya

 çalışırken birden bir ses duymuş.

Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:

 - Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...

Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve

 inanılmaz derecede merak etmiş.

 Biletin nereden alındığını öğrenmiş.

 Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar

 olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış.


 Başlamış merakla oyunu izlemeye...

 Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı

 öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında.

 O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak

 için ikaz almış.

25 Mart 2010 Perşembe

En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir NIETZSCHE

24 Mart 2010 Çarşamba

SABUNDAN DEKORATİF MEYVELER

Semra ve Sezoş'un mis sabun çalışmalarından...

SABUNDAN ÇİÇEK YAPIMI

YAPILIŞI
 Kalıp sabunlar rendelenerek hamur haline getirilir. Renklendirme için sadece gıda boyası kullanılır. El işçiliği ile tekrar çiçek haline getirilir,kalıp kullanılmaz. Klasik,gül,leylek,lavanta gibi kokulu sabunlar kullanılır.Bitince odaya  mis gibi koku yayar.Sağlığa zararlı madde içermez Dekoratif amaçlıdır,süs eşyası olarak kullanılır.

MİS (MİSK) SABUN YAPIMI


Mis Sabunu Yapılışı:


Kalıp sabundan yapılan mis sabunu koliyle alınır.Bir koliden yaklaşık 50-60 arası büyük boy mis sabunu çıkar.Bu arada her sabundan mis sabunu olmaz.İleride çatlayıp dağılmaması için kaliteli bir sabun çeşidi olmalıdır.Koliden çıkartılan kalıp sabun ilk önce birkaç küçük parçaya bölünür.Sonra et kıyma makinesi vb. bir aletle kıyılıp toz haline getirilir.Leğen gibi bir kapta içine su ilave edilerek yoğurulup hamur haline getirilir.Hamur halindeki sabun uygun ebatta kesilerek mermer vb. sert bir şeye vurularak çatlama,dağılma yapmaması için dövülür ve içindeki boşluklar ve hava kabarcıkları alınmış olur.Daha sonra elde hangi meyvenin şekli verilecekse el ile şekillendirilmeye başlanır.Şekil verilen sabun kuruması için en az 1-2 gün kurutmaya verilir.Kurutma işlemi bittikten sonra sabun ilk önce gıda boyasıyla bir astar boyasına sokulup birkaç saat kurutmaya verilir.Daha sonra meyvenin rengine göre ana boya ya sokulur.Ve yine birkaç saat kuruması beklenir.Daha sonra yine meyvenin rengine göre ilave renkler fırçayla rötuşlanarak kuruması beklenir.Bu arada çekirdekli bir meyve ise çekirdekleri sabuna monte edilir.Boya iyice kuruduktan sonra parlaklık kazanması için sabun cilaya sokulur.Saplı bir meyve ise sapı takılır veya dip kısmına karanfil takılır.Cilanın kurumasından sonra artık mis (meyve) sabunu satışa sunulmak üzere satış yerine getirilir.Kısaca mis sabununun yapılışı böyle olup meşakkatli ve (meşakkatine bakarak) kazancı düşük bir ürün çeşididir. Düşürülmediği,ıslanmadığı,banyo ve mutfak gibi rutubetli bir yerde durmadığı,güneş ışığına fazlasıyla maruz kalmadığı sürece 15-20 yıl özelliğini ve güzelliğini kaybetmeden evlerinizi ve işyerlerinizi süslemeye devam eder.

ŞEKERE DİKKAT

PROF. DR. KENAN DEMİRKOL,


AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI



“Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!”



Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün “kibrit kutusu kadar” reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A’dan Z’ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!



Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında “prof.” yazmıyor. “Ben üniversitede hocayım, burada hekim” diyor. Söz bir ara “kronometreli doktorlara” geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, “dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim” diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir “akıllı beslenme” uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir? İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? “Kibrit kutusu kadar” reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol’a: “Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?” diye sorduk. O, şekerle başladı.



“ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL”



DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD’de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65’i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa’da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım” demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.



“12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR”



AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?

DEMİRKOL- Asla doğru değil.

AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100’lerdeyiz, 120’de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60’lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.



“KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR”



AYDINLIK- Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?

DEMİRKOL- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla şeker yememeli.



Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker ‘sakaroz’, iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.



Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika’da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.



“MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME”

22 Mart 2010 Pazartesi

ÖĞRENDİM













Mevlana demis ki:

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.

Işığı gördüm, korktum.

Ağladım.


Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.

Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...

Ağladım.


Yaşamayı öğrendim.

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;

aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu

Zamanı öğrendim.

Yarıştım onunla...

Zamanla yarışılmayacağını,

zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...


İnsanı öğrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...

Sonra da her insanin içinde

iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.


Sevmeyi öğrendim.

Sonra güvenmeyi...

Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,

sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu

öğrendim.


İnsan tenini öğrendim.

Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...

Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.


Evreni öğrendim.

Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.

Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek

Gerektiğini öğrendim.


Ekmeği öğrendim.

Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.

Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar

önemli olduğunu öğrendim.


Okumayı öğrendim.

Kendime yazıyı öğrettim sonra...

Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...


Gitmeyi öğrendim.

Sonra dayanamayıp dönmeyi...

Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...


Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.

Sonra da asil yürüyüşün ,kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.


Düşünmeyi öğrendim.

Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.

Sonra sağlıklı düşünmenin, kalıpları yıkarak düşünmek

olduğunu öğrendim.


Namusun önemini öğrendim evde...

Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;

gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el

sürmemek olduğunu öğrendim.


Gerçeği öğrendim bir gün...

Ve gerçeğin acı olduğunu...

Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da

“lezzet” kattığını öğrendim.


Her canlının ölümü tadacağını,

ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.


Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.

Olur ya ...

Kalp durur ...

Akıl unutur ...

Ben dostlarımı ruhumla severim.

O ne durur, ne de unutur ...


MEVLANA

HER YAŞ BİR YOLCULUK...

BAHADIR'A
HER YAŞ BİR YOLCULUK...


Her yaş bir yolculuk,

Bir serüvendir.

Bazen yolculuğu yapacağınız yer bellidir,

Bazen bir bilinmeyenedir yolculuk

Bazen tozlu, dikenlidir,

Bazen toz pembe

Hepsinden bir değer, bir öğreti, bir sevinçle dönebiliyorsan

Kalbini, her yolculuktan sonra büyütebiliyorsan

Yolun sonunda,

Yolculuğun izlerini taşıyan,

Aynadaki SENLE barışabiliyorsan

İşte yeni bir yaş daha

Hadi başla yolculuğa...

DERYA BAYKAL

GENÇLİK

Gençlik, insanın başına hayatta bir kere gelir."

LONGFELLOW

21 Mart 2010 Pazar

BAŞARININ SIRRI


"Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat ve itaat vardır.


İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır.

Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır."

M. Kemal ATATÜRK