Translate
31 Mart 2010 Çarşamba
28 Mart 2010 Pazar
HULUSİ KENTMEN
demiş Türk sinemasının tonton amcası Hulusi Kentmen
Hulusi Kentmen (d. 1911, Tırnova – ö. 20 Aralık 1993), Türk sinema oyuncusudur.
Deniz Astsubay olarak orduda görev aldı. Emekli olduktan sonra sinema oyunculuğuna başladı. İlk oynadığı film 1940 yılında "Sürtük" oldu. Babacan tarzı ile çoğu filmlerinde baba, komiser, bahçıvan, hakim vb. roller üstlendi, birçoğunda kendi adıyla oynadı. Kentmen, 1942-1988 yılları arasında 300'e yakın filmde rol aldı.
Türk sinemasında bir klasik olan oyuncu 1993'te yaşamını yitirdi
Hulusi Kentmen'in rol aldığı filmler listesi
1980'ler
Paranın gücü 1988
Acı Su 1988
Donanmanın Gülü 1987
Acımak Tevfik Hayri 1985
Berduşlar Sosyetede 1984
Alev Alev Atıf 1984
Yıldızlar da Kayar 1983
Adile Teyze 1982
Beni Unutma 1982
Şıngırdak Şadiye 1982
Kimbilir / Kibariye 1981
İntikam Yemini 1981
Şabancık 1981
Tanrıya Feryat
Memduh Bey
baba bizi eversene
1970'ler
Fadile 1979
Canikom 1979
Nokta İle Virgül Paldır Küldür 1979
Yorgun Savaşçı Kahveci Hasan Efendi 1979
Taşı Toprağı Altın Şehir 1978
Minik Serçe Salih 1978
Yadeller 1978
Kara Murat Devler Savaşıyor 1978
Ölüm Çemberi / Kanlı Hayat 1978
Bizim Kız Adil Bey 1977
Sivri Akıllılar 1977
Ah Bu Ne Dünya 1977
Öl Seve Seve 1977
Her Gönülde Bir Aslan Yatar 1976
Alev 1976 Gülşah Küçükanne 1976
Bıktım Her Gün Ölmekten 1976
Kan Kardeşler 1976
Meraklı Köfteci Komiser Niyazi 1976
Tuzak Avni Baba 1976
Gel Barışalım 1976
Öyle Olsun Hulusi 1976
Sıralardaki Heyecan 1976
Adana Urfa Bankası 1976
Ah Bu Gençlik 1976
Bıktım Bu Hayattan 1976
Evlilik Şirketi 1976
Ne Alırsan İki Buçuk 1976
Beş Milyoncuk Borç Verir Misin 1975
Minik Cadı 1975
Acele Koca Aranıyor 1975
Ateş Böceği 1975
Delisin Mümtaz 1975
Hababam Taburu 1975
İntihar 1975
Ah Nerede 1975
Curcuna 1975
Evcilik Oyunu Mümtaz 1975
Haydi Gençlik Hop Hop 1975
Sevgili Halam 1975
Çapkın Hırsız Hakkı 1975
Üç Kağıtçılar 1975
Baba Bizi Eversene, Fazıl Bey 1975
Yüreğimde Yare Var 1974
Kara Murat Ölüm Emri 1974
Kardeş 1974
Esir Hayat Hüseyin 1974
Cici Kız Asım Bey 1974
Deli Ferhat 1974
Çam Sakızı 1974
Kara Murat Kardeş Kanı 1974
Salak Milyoner Babacan Komiser 1974
Yüz Liraya Evlenilmez 1974
Düşmanlarım Çatlasın 1974
Yumurcak / Veda 1974
Uyanık Kardeşler 1974
Yalancı Yarim Derviş Başak 1973
Aşkın Zaferi / Aşk ve Vatan 1973
Vurgun 1973
Yeryüzünde Bir Melek 1973
Soyguncular 1973
Oh Olsun 1973
Bitirim Kardeşler 1973
Hayat Bayram Olsa Musa Ateşoğlu 1973
Kaynanam Kudurdu 1973
Kızın Varsa Derdin Var 1973
Özleyiş Murat 1973
Ağlıyorum 1973
Öksüzler Komiser Niyazi 1973
Zehra 1972
Şahmeran 1972
Ekmekçi Kadın Arif 1972
Yumurcak Küçük Şahit Komiser 1972
Üç Sevgili 1972
Tatlı Dillim 1972
Sev Kardeşim 1972
Aşkım Kaderim Oldu 1972
Gönül Oyunu 1972
Gülüzar 1972
O Ağacın Altında 1972
Sevgili Hocam 1972
Üç Mahkum 1972
Para 1972
Afacan Harika Çocuk 1972
İtham Ediyorum 1972
Senede Bir Gün 1971
Yumurcağın Tatlı Rüyaları 1971
Bebek Gibi Maşallah 1971
Belanın Kralı Seyfullah Bey 1971
Kezban Paris'te 1971
Satın Alınan Koca Kemal 1971
Beklenen Şarkı 1971
Gülüm, Balım, Çiçeğim 1971
Keloğlan 1971
Ali Baba Kırk Haramiler Emir 1971
Keloğlan Aramızda 1971
Ömrümce Unutamadım- Ömrümce Aradım 1971
Ateş Parçası Ulvi 1971
Bicirik İş Başında 1971
Ali Cengiz Oyunu 1971
Biricik İş Peşinde 1971
Güllü 1971
Üç Kabadayı 1971
Oyun Bitti Hayrullah Bey 1971
Sezercik Yavrum Benim 1971
Kezban Roma'da 1970
Afacan 1970
Güzel Şoför Kamil 1970
Küçük Hanımın Şoförü 1970
İşportacı Kız Hulusi Bey 1970
Küçük Hanımefendi Ömer in dayısı 1970
Saadet Şehri 1970
Sosyete Şakir 1970
Kaçak 1970
Söz Müdafanın 1970
Yumurcak Köprüaltı Çocuğu Hilmi Orkan 1970
1960'lar
Yumurcak 1969
yşecik Yuvanın Bekçileri 1969
Ateşli Çingene 1969
Altın Kalpler 1969
Kınalı Yapıncak 1969
Kızım Ve Ben 1969
Serseri Kabadayı 1969
Tel Örgü 1969
Kınalı Keklik Muhtar 1969
Cilveli Kız Hayrullah Bey 1969
Boş Çerçeve Osman 1969
Melikşah 1969
Bağdat Hırsızı 1968
İstanbul Tatili 1968
Gül ve Şeker 1968
Atlı Karınca Dönüyor 1968
Hırsız Kız 1968
Kadın Asla Unutmaz 1968
Bizansı Titreten Adam 1967
Pranga Mahkumu Mansur Paşa 1967
Bir Katil Sevdim 1967
Şark Yıldızı 1967
Osmanlı Kabadayısı Haşmet Paşa 1967
Ringo Kazım 1967
Paşa Kızı 1967
Kenarın Dilberi 1966
Denizciler Geliyor 1966
Efkarlıyım Abiler 1966
Affet Sevgilim 1966
Sokak Kızı 1966
Çıtkırıldım Cemil Akın 1966
Kart Horoz 1965
Senede Bir Gün 1965
Sevgili Öğretmenim 1965
Yalancı 1965
Bir Gönül Oyunu 1965
Kumarbaz 1965
Sevişmek Yasak 1965
Cici Kızlar 1965
Şepkemin Altındayım 1965
Babasına Bak Oğlunu Al 1965
Şoförün Kızı 1965
Hacı Baba 1965
Şeker Gibi Kızlar Kenan 1965
Kırık Hayatlar 1965
Serseri Aşık 1965
Hıçkırık 1965
Keşanlı Ali Destanı 1964
Affetmeyen Kadın 1964
Çanakkale Aslanları 1964
Kimse Fatma Gibi Öpemez Necati 1964
Öksüz Kız 1964
Öp Annemin Elini 1964
Öpüşmek Yasak 1964
Hizmetçi Dediğin Böyle Olur 1964
Adalardan Bir Yar Gelir Bizlere 1964
Aslan Marka Nihat (Aşk Otobüsü) 1964
Taşralı Kız Fazıl 1964
Bir İçim Su 1964
Koçum Benim 1964
Ağaçlar Ayakta Ölür Asım 1964
Katilin Kızı Hulusi Örmen 1964
Badem Şekeri 1963
Beni Osman Öldürdü 1963
Sayın Bayan 1963
Tatlı Sert 1963
Kendini Arayan Adam 1963
Küçük Beyin Kısmeti 1963
Ayşecik Fakir Prenses 1963
Beyaz Güvercin 1963
Tosun İle Yosun 1963
Adanalı Tayfur 1963
Yavaş Gel Güzelim 1963
Şaşkın Baba 1963
Aşk Yarışı 1962
Çifte Kumrular 1962
Lekeli Kadın 1962
Beş Hikaye 1962
Zorlu Damat Gönül`ün Babası 1962
Ayşecik Ateş Parçası 1962
Rıfat Diye Biri Zekai 1962
Belalı Torun 1962
Gönül Avcısı 1962
Ekmek Parası 1962
Ayşecik Yavru Melek 1962
Çam Sakızı 1962
Çifte Nikah 1962
Mağrur Kadın 1962
Meteliksiz Aşıklar 1962
Memnu Meyva 1962
Ne Şeker Şey 1962
Külhan Aşkı 1962
Küçük Hanım Avrupa'da Kaptan 1962
Biz de Arkadaş mıyız? Necdet 1962
Altın Kalpler 1961
Benim Küçük Meleğim 1961
İki Yetime 1961
Sevimli Haydut 1961
Tatlı Günah 1961
Düğün Alayı 1961
Karanlıkta Yaşayanlar 1961
Melekler Şahidimdir 1961
Mahalleye Gelen Gelin 1961
Aşktan da Üstün 1960
Yangın Var Hilmi Bey 1960
Kanlı Firar Komiser 1960
Bir Gelin Gitti 1960
Ayşecik 1960
Tayfun 1960
Cilalı İbo'nun Çilesi 1960
Ayşecik Şeytan Çekici 1960
Ölüm Peşimizde Kadir Usta 1960
1950'ler
Düşman Yolları Kesti 1959
Fedakar Kaptan 1959
Vatan Uğruna 1959
Dertli Irmak 1958
Meçhul Kahramanlar 1958
Ceylan Emine 1957
Kara Bahtım 1957
Gelinin Muradı 1957
Beni Şafakta Vurdular 1957
Aşıklar Kabesi Mevlana 1956
Ebediyete Kadar 1955
Kanlı Pınar 1955
Yörük Ali 1955
Canlı Karagöz / Mihriban Sultan 1954
Efelerin Efesi 1952
Bergama Sevdaları 1952
İki Kafadar Deliler Pansiyonunda 1952
Barbaros Hayrettin Paşa 1951
Lüküs Hayat 1950
Çete 1950
Estergon Kalesi 1950
Zülfikarın Gölgesinde
1940'lar
Er Meydanı 1949
Şehitler Kalesi 1949
Yalan 1949
Zehirli Şüphe 1949
Çıldırtan Kadın 1948
İstiklal Madalyası 1948
Kerim'ın Çilesi 1947
Senede Bir Gün 1946
Sürtük 1942
27 Mart 2010 Cumartesi
İSMAİL DÜMBÜLLÜ
Doğaçlama bir mizah türü sayılan tuluat tiyatrosunun bu topraklara kök salmış en büyük ustalarından biridir İSMAİL DÜMBÜLLÜ.
Ortaoyunu ve tuluat tiyatrosunun en önemli şahsiyetlerinden İsmail Efendi, 1897'de Üsküdar'da doğdu. Üsküdar Terakki Mektebinde eğitim hayatına başlayan İsmail Efendi, ardından Toptaşı Rüştiye-Askerisi'nde eğitimine devam etti. Henüz üçüncü sınıf öğrencisi iken Ortaoyunu ve tuluat sanatına heves etmeye başladı. Amatör olarak ilk kez Üsküdar Kamer Tiyatrosunda, Komik Karagöz Hüseyin Efendi'nin yanında sahneye çıkan İsmail Efendi, dönemin usta oyuncularından Kel Hasan Efendi'nin seyredip beğenmesi ile Kel Hasan Efendi Kumpanyası'nda 20 lira maaşla çalışmaya başlayarak profesyonel sanat hayatına adım attı.
Kısa sürede kendisini İstanbul seyircisine sevdiren İsmail Efendi, ''Dümbüllü Kuvarteti''ndeki rolünden dolayı halk arasında ''Dümbüllü İsmail'' olarak anılmaya başlandı. Tuluat sanatının ve geleneksel temellere dayalı Ortaoyunu'nun 20. yüzyılın son çeyreğine kadar taşınmasında büyük hizmetleri olan Dümbüllü İsmail Efendi, 40 yıl boyunca sürdürdüğü Anadolu turneleri ile de geleneksel Türk tiyatrosunda ''Anadolu'' olgusunun yerleşmesini sağladı. Dümbüllü İsmail Efendi, 5 Kasım 1973 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
ROL ALDIĞI BAŞLICA FİLMLER
Dümbüllü İsmail Efendi'nin rol aldığı başlıca filmler ise Memiş (1939), Harman Sonu (Köy Güzeli-1946), Kılıbıklar (1947), Dümbüllü Macera Peşinde (1948), İstanbul Kazan Ben Kepçe (1965), Nasrettin Hoca (1965), Soytarı (1965), Afacan Küçük Serseri (1971) ve Nasrettin Hoca (1971). (Bilgi: AA)
İsmail Dümbüllü'den Bir Anı
Çengelköy’de bir açık hava sinemasında düzenlenen oyunu beğenmeyen seyirci sahneye salatalık fırlatmış…
O sırada oyununu sergilemekte olan Geleneksel Türk Tiyatrosunun son temsilcisi İsmail Dümbüllü yere eğilip hıyarı almış ve
“Biri kartvizitini düşürdü,oyundan sonra gelip kulisten alsın”demiş…
Seyirciler arasında kopan alkış ve saygısız adamın yuhalanma seslerinden sonra kulise gelen İsmail Dümbüllü öğrencisine “Seyirci gaddardır.Hani beni alkışladılar ya,eğer cevabını vermeseydim adamı alkışlayıp beni yuhalarlardı” demiş…
Kısa sürede kendisini İstanbul seyircisine sevdiren İsmail Efendi, ''Dümbüllü Kuvarteti''ndeki rolünden dolayı halk arasında ''Dümbüllü İsmail'' olarak anılmaya başlandı. Tuluat sanatının ve geleneksel temellere dayalı Ortaoyunu'nun 20. yüzyılın son çeyreğine kadar taşınmasında büyük hizmetleri olan Dümbüllü İsmail Efendi, 40 yıl boyunca sürdürdüğü Anadolu turneleri ile de geleneksel Türk tiyatrosunda ''Anadolu'' olgusunun yerleşmesini sağladı. Dümbüllü İsmail Efendi, 5 Kasım 1973 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
ROL ALDIĞI BAŞLICA FİLMLER
Dümbüllü İsmail Efendi'nin rol aldığı başlıca filmler ise Memiş (1939), Harman Sonu (Köy Güzeli-1946), Kılıbıklar (1947), Dümbüllü Macera Peşinde (1948), İstanbul Kazan Ben Kepçe (1965), Nasrettin Hoca (1965), Soytarı (1965), Afacan Küçük Serseri (1971) ve Nasrettin Hoca (1971). (Bilgi: AA)
İsmail Dümbüllü'den Bir Anı
Çengelköy’de bir açık hava sinemasında düzenlenen oyunu beğenmeyen seyirci sahneye salatalık fırlatmış…
O sırada oyununu sergilemekte olan Geleneksel Türk Tiyatrosunun son temsilcisi İsmail Dümbüllü yere eğilip hıyarı almış ve
“Biri kartvizitini düşürdü,oyundan sonra gelip kulisten alsın”demiş…
Seyirciler arasında kopan alkış ve saygısız adamın yuhalanma seslerinden sonra kulise gelen İsmail Dümbüllü öğrencisine “Seyirci gaddardır.Hani beni alkışladılar ya,eğer cevabını vermeseydim adamı alkışlayıp beni yuhalarlardı” demiş…
YAZ SAATİ UYGULAMASI
Yaz saati uygulamasına yarın geçilecek. Bu gece (cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gece), 03.00'de saatler bir saat ileri alınacak. Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla yapılan uygulamaya ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı 19 Mart 2010 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştı.Karar çerçevesinde, bütün yurtta saatler, 28 Mart Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınacak. Saatler, 31 Ekim 2010 Pazar günü saat 04.00'de tekrar geri alınacak.
. ORTA ÖLÇEKLİ BİR HES'İN ÜRETİMİ KADAR TASARRUF
Geçmiş yıllara bakıldığında yaz saati uygulaması, AB ülkeleriyle birlikte mart ayının son pazar günü başlayıp, ekim ayının son pazar günü bitiyor. Yaz saati uygulamasıyla, her yıl, "orta ölçekli" bir hidroelektrik santralinin yıllık üretimi kadar tasarruf sağlanıyor. İleri saat uygulamasıyla işe erken başlamak ve çıkmak, aydınlatma, ısıtma, soğutma açısından önem taşıyor. TEİAŞ'ın hesaplarına göre, yaz saati uygulaması ile yıllık 500-600 milyon kilovat saat (kWh) tasarruf sağlanıyor.
27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ
Dünya Tiyatrolar Günü
Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan
kısacası yaşantısından sıkılan
bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir
şey almadan bulunduğu kenti
terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş.
Oraya henüz alışmaya
çalışırken birden bir ses duymuş.
Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve
inanılmaz derecede merak etmiş.
Biletin nereden alındığını öğrenmiş.
Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar
olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış.
Başlamış merakla oyunu izlemeye...
Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı
öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında.
O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak
için ikaz almış.
Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan
kısacası yaşantısından sıkılan
bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir
şey almadan bulunduğu kenti
terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş.
Oraya henüz alışmaya
çalışırken birden bir ses duymuş.
Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve
inanılmaz derecede merak etmiş.
Biletin nereden alındığını öğrenmiş.
Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar
olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış.
Başlamış merakla oyunu izlemeye...
Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı
öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında.
O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak
için ikaz almış.
24 Mart 2010 Çarşamba
SABUNDAN ÇİÇEK YAPIMI
YAPILIŞI
Kalıp sabunlar rendelenerek hamur haline getirilir. Renklendirme için sadece gıda boyası kullanılır. El işçiliği ile tekrar çiçek haline getirilir,kalıp kullanılmaz. Klasik,gül,leylek,lavanta gibi kokulu sabunlar kullanılır.Bitince odaya mis gibi koku yayar.Sağlığa zararlı madde içermez Dekoratif amaçlıdır,süs eşyası olarak kullanılır.
Kalıp sabunlar rendelenerek hamur haline getirilir. Renklendirme için sadece gıda boyası kullanılır. El işçiliği ile tekrar çiçek haline getirilir,kalıp kullanılmaz. Klasik,gül,leylek,lavanta gibi kokulu sabunlar kullanılır.Bitince odaya mis gibi koku yayar.Sağlığa zararlı madde içermez Dekoratif amaçlıdır,süs eşyası olarak kullanılır.
MİS (MİSK) SABUN YAPIMI
Kalıp sabundan yapılan mis sabunu koliyle alınır.Bir koliden yaklaşık 50-60 arası büyük boy mis sabunu çıkar.Bu arada her sabundan mis sabunu olmaz.İleride çatlayıp dağılmaması için kaliteli bir sabun çeşidi olmalıdır.Koliden çıkartılan kalıp sabun ilk önce birkaç küçük parçaya bölünür.Sonra et kıyma makinesi vb. bir aletle kıyılıp toz haline getirilir.Leğen gibi bir kapta içine su ilave edilerek yoğurulup hamur haline getirilir.Hamur halindeki sabun uygun ebatta kesilerek mermer vb. sert bir şeye vurularak çatlama,dağılma yapmaması için dövülür ve içindeki boşluklar ve hava kabarcıkları alınmış olur.Daha sonra elde hangi meyvenin şekli verilecekse el ile şekillendirilmeye başlanır.Şekil verilen sabun kuruması için en az 1-2 gün kurutmaya verilir.Kurutma işlemi bittikten sonra sabun ilk önce gıda boyasıyla bir astar boyasına sokulup birkaç saat kurutmaya verilir.Daha sonra meyvenin rengine göre ana boya ya sokulur.Ve yine birkaç saat kuruması beklenir.Daha sonra yine meyvenin rengine göre ilave renkler fırçayla rötuşlanarak kuruması beklenir.Bu arada çekirdekli bir meyve ise çekirdekleri sabuna monte edilir.Boya iyice kuruduktan sonra parlaklık kazanması için sabun cilaya sokulur.Saplı bir meyve ise sapı takılır veya dip kısmına karanfil takılır.Cilanın kurumasından sonra artık mis (meyve) sabunu satışa sunulmak üzere satış yerine getirilir.Kısaca mis sabununun yapılışı böyle olup meşakkatli ve (meşakkatine bakarak) kazancı düşük bir ürün çeşididir. Düşürülmediği,ıslanmadığı,banyo ve mutfak gibi rutubetli bir yerde durmadığı,güneş ışığına fazlasıyla maruz kalmadığı sürece 15-20 yıl özelliğini ve güzelliğini kaybetmeden evlerinizi ve işyerlerinizi süslemeye devam eder.
ŞEKERE DİKKAT
PROF. DR. KENAN DEMİRKOL,
AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI
“Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!”
Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün “kibrit kutusu kadar” reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A’dan Z’ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!
Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında “prof.” yazmıyor. “Ben üniversitede hocayım, burada hekim” diyor. Söz bir ara “kronometreli doktorlara” geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, “dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim” diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir “akıllı beslenme” uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir? İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? “Kibrit kutusu kadar” reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol’a: “Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?” diye sorduk. O, şekerle başladı.
“ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL”
DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD’de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65’i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.
Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa’da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım” demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.
“12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR”
AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?
DEMİRKOL- Asla doğru değil.
AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?
DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100’lerdeyiz, 120’de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60’lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.
“KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR”
AYDINLIK- Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?
DEMİRKOL- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla şeker yememeli.
Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker ‘sakaroz’, iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.
Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika’da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.
“MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME”
AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI
“Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!”
Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün “kibrit kutusu kadar” reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr. Kenan Demirkol, A’dan Z’ye akıllı beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin kapısından başlayabiliriz!
Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında “prof.” yazmıyor. “Ben üniversitede hocayım, burada hekim” diyor. Söz bir ara “kronometreli doktorlara” geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor, “dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim” diye. Uzmanlık alanı, beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol bir “akıllı beslenme” uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir? İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak. Doğru mudur? “Kibrit kutusu kadar” reçetelerini bir yana bırakıp, Demirkol’a: “Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?” diye sorduk. O, şekerle başladı.
“ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL”
DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik, aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline gelmiştir. ABD’de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65’i ya şişman ya daha da ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.
Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa’da ortaya çıktı, soğuk iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle, hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da çok tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım” demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim yoktur.
“12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR”
AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri doğru değil mi?
DEMİRKOL- Asla doğru değil.
AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?
DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100’lerdeyiz, 120’de şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet. Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar. Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60’lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.
“KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR”
AYDINLIK- Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?
DEMİRKOL- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle kemoterapi gören asla şeker yememeli.
Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker ‘sakaroz’, iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır. Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.
Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika’da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.
“MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME”
22 Mart 2010 Pazartesi
ÖĞRENDİM
Mevlana demis ki:
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek
Gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün ,kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin, kalıpları yıkarak düşünmek
olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da
“lezzet” kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA
HER YAŞ BİR YOLCULUK...
BAHADIR'A
HER YAŞ BİR YOLCULUK... Her yaş bir yolculuk,
Bir serüvendir.
Bazen yolculuğu yapacağınız yer bellidir,
Bazen bir bilinmeyenedir yolculuk
Bazen tozlu, dikenlidir,
Bazen toz pembe
Hepsinden bir değer, bir öğreti, bir sevinçle dönebiliyorsan
Kalbini, her yolculuktan sonra büyütebiliyorsan
Yolun sonunda,
Yolculuğun izlerini taşıyan,
Aynadaki SENLE barışabiliyorsan
İşte yeni bir yaş daha
Hadi başla yolculuğa...
DERYA BAYKAL
21 Mart 2010 Pazar
BAŞARININ SIRRI
İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır.
Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır."
M. Kemal ATATÜRK
17 Mart 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)