Translate

6 Haziran 2010 Pazar

Zeka, işte buna denir!


Aaron Hacker'in emlak bürosunun önünde New York plâkalı kırmızı, spor bir araba durdu. Arabadan inen şişman adam büroya doğru yürüdü. Sıcaktan ter, ince elbisesinin üstüne kadar çıkmıştı. 50 yaşında görünüyordu. Yüzü heyecandan kızarmış, fakat kısık gözlerindeki kararlı, donuk bakış değişmemişti. İçeriye girince başıyla Aaron'a selâm verdi.


"Bay Hacker?" Aaron gülümseyerek;

"Evet benim, sizin için ne yapabilirim?" diye sordu.


Sişman adam, "Dili" diyerek kendisini tanıttı.

"Zamanım çok az, hemen konuya girsek iyi olacak!" dedi,

"Benim için de iyi olur Bay Dili. İlgilendiğiniz belli bir yer var mı?"

"Doğrusunu isterseniz, evet. Kasabanın kenarındaki eski bina."

"Sütunlu ev mi?"

"Tâ kendisi. Yanılmıyorsam üzerinde SATILIK tabelâsı var.

" Aaron kuru bir sesle, "Evet!" dedi, "Bizim satış listemizdedir." Kalınca bir defterin yapraklarını karıştırdı.


Neden olmasın?


Sonra daktiloyla yazılmış bir sayfayı işaret etti: "760 yıllık bina. 8 odası, 2 banyosu, otomatik gaz fırını, geniş terasları, çevresinde ağaçları var. Çarşıya, okula yakın. 750.000 dolar!"diye okudu ve ekledi: "Hâlâ ilgileniyor musunuz?" Adam oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı:

"Neden olmasın? Olumsuz bir yanı mı var?" Aaron,

"Aslına bakarsanız..." dedi, "Bu evi defterime yalnızca yaşlı Sade Grim'in hatırı için kaydettim. Ev asla onun istediği kadar etmez. Uzun zamandır onarım görmemiş çok eski bir binadır. Kirişlerden kimi birkaç yıl içinde çökecek durumda. Bodrumu yılın yarısında suyla doludur."

"Öyleyse sahibesi neden bu kadar çok istiyor?" Aaron omuz silkti.

"Herhalde kendisi için manevi değeri olacak. Çok eskiden beri ailesine aitmiş."


Bay Dili olmalısınız!


Kapıya çıkan kadın kısa boylu, beyaz saçlıydı. Yüzündeki hatlar küçük inatçı görünüşlü çenesine kadar iniyordu. Havanın sıcak olmasına rağmen sırtında kalın, yün bir örme hırka vardı. "Bay Dili olmalısınız!" dedi, "Aaron Hacker buraya gelmekte olduğunuzu telefonda söyledi. İçeri girmez misiniz?" Dili "Dışarısı korkunç derecede sıcak!" diye söylendi, "Öyleyse içeri girin. Buzluğa biraz limonata koymuştum. İçeriz." İçerisi loş ve serindi. Pancurlar kapatılmıştı. Eski tarz geniş koltuklarla döşenmiş büyük bir salona girdiler. Yaşlı kadın ellerini sıkı kenetleyerek sallanan bir sandalyeye oturdu. Şişman adam öksürdü: "Bn. Grim! Az önce emlakçınızla konuştum." Kadın "Hepsinden haberim var!" diye sözünü kesti, "Aaron fikrimi değiştirebileceğiniz düşüncesiyle sizi buraya yollamakla akılsızlık etmiş.


Pek emin değilim!

Doğrusunu isterseniz amacımın bu olduğuna da pek emin değilim." "Bn. Grim! Sizinle biraz konuşabileceğimi sanmıştım!" Bn. Grim sallanan sandalyesini gıcırdatarak arkasına yaslandı. "Konuşmak için para alınmaz, ne istiyorsanız söyleyin." "Evet, haklısınız!" Adam beyaz bir mendille yüzünün terini sildi: "İzin verirseniz anlatayım. Bir iş adamıyım. Bekârım. Uzun yıllar çalıştım ve iyi bir servet yaptım. Artık dinlenmeyi hakettim. Hayatımın sonlarını geçirebileceğim sakin bir yer arıyorum. Burayı sevdim. Birkaç yıl önce Albany'ye giderken buradan geçmiştim. O zaman birgün buraya yerleşebileceğimi düşünmüştüm. Bugün kasabadan tekrar geçerken burayı gördüm. Tam istediğim yerdi."



Yeter!

"Burayı ben de severim Bay Dili. Böyle oldukça yüksek bir fiyat isteyişimin sebebi de bu zaten." Dili gözlerini kaldırıp yaşlı kadına baktı. "Oldukça yüksek bir fiyat değil mi? Kabul etmelisiniz ki Bn. Grim, bu günlerde böyle bir ev en fazla..."

"Yeter!" diye bağırdı kadın: "Bay Dili! Bu konuda sizinle asla tartışmak istemiyorum. Eğer istediğim parayı vermeyecekseniz, üzerinde durmayalım." "Fakat Bn. Grim..." "İyi günler Bay Dili." Adamın da aynı şeyleri yapmasını belirten bir tavırla ayağa kalktı. Fakat adam kalkmadı. "Bir dakika bayan, delilik olduğunu biliyorum ama istediğiniz parayı ödeyeceğim!" Yaşlı kadın uzun süre adama baktı.


"Emin misiniz Bay Dili?"

"Katiyetle, yeterince param var. Eğer evi satmanızın tek yolu buysa, parayı alacaksınız." Grim hafifçe gülümsedi:

"Sanırım limonata iyice soğumuştur. Size getireyim. Siz içerken ben de evi anlatırım."


Limonatayı zevkle yudumlarken…


Kadın elinde tepsiyle geriye döndüğünde Dili yine mendille alnındaki terleri siliyordu. Limonatayı zevkle yudumlamaya başladı. Yaşlı kadın sallanan sandalyesine yaslanırken "Bu ev..." diye söze başladı, "1902''den beri aileme aittir. Kasabadaki en sağlam ev olmadığını da biliyorum. Oğlum Michael doğduktan sonra bodrumu su bastı. O günden bu yana da bir türlü kurutamadık. Aaron bazı yerlerin çürüdüğünü de söylüyor. Yine de bu eski evi severim. Bilmem anlatabiliyor muyum?" Dili "Evet!" dedi. "Michael 9 yaşındayken babası öldü. Ondan sonra sıkıntılar başladı. Michael belki de benden çok babasını özlüyordu. Çok vahşî ve haşin bir çocuk olmuştu. Liseyi bitirince kasabayı terk edip şehre gitti. Çok hırslı bir insandı. Şehirde ne yaptığını bilmiyorum. Fakat başarıya ulaşmış olmalıydı. Bana düzenli para gönderirdi." Gözleri nemlenmişti. "Kendisini 9 yıl görmedim. 9 yıl sonra geldiğinde başı dertteydi. Zayıf ve yaşlanmış durumda bir gece yarısı çıka-geldi. Yanında ufak, siyah bir valizden başka bir şey yoktu. Valizi elinden almak istediğim zaman bana vurdu. Bana, annesine vurdu. Ertesi gün birkaç saat için evi terk etmemi söyledi. Ne yapmak istediğini açıklamadı. Döndüğümde valiz ortadan yok olmuştu."


…ve silah sesi duydum!


Şişman adam gözlerini limonata bardağına dikmiş öylece dinliyordu. "O gece evimize bir adam geldi. İçeriye nasıl girdiğini bilmiyorum. Michael'ın odasından sesler duydum. Oğlumun içinde bulunduğu tehlikenin ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Kapının arkasından dinlemeye çalıştım. Fakat yalnızca bağrışmalar tehditler ve..." Bir an durakladı. Omuzları sarsılıyordu "...ve bir silah sesi duydum!" diye devam etti: "İçeriye girdiğim zaman yatak odasının penceresi açıktı ve yabancı gitmişti. Michael'im da yerde yatıyordu. Ölmüştü. Bütün bunlar 5 yıl önce oldu. Ondan sonra polis bana olanları anlattı. Michael ve tanımadığım o adam birçok suç işlemişler. Bir sürü yerlerden birkaç milyon dolar almışlar. Michael parayı alıp kaçmış. Parayı bu evde, hâlâ bilemediğim bir yerde saklamıştı. Sonra diğer adam hissesini almak için oğlumu arayıp bulmuştu. Paranın yok olduğunu görünce de oğlumu öldürmüştü."

Bu limonata çok acı!

Başını kaldırıp adama baktı, "İşte o zaman evimi 750.000 dolara satışa çıkardım. Bir gün oğlumun katilinin döneceğini biliyordum. O, bir gün gelip fiyat ne olursa olsun evi almak isteyecekti. Bütün yapacağım, yaşlı bir kadının köhne evine bu kadar çok para vermeye razı olacak adamı buluncaya kadar beklemekti." Sandalyesini ağır ağır sallıyordu. Dili bardağı yere bıraktı, diliyle dudaklarını yaladı. "Uf!" dedi, "Bu limonata çok acı..." Bakışları canlılığını kaybetti, hafif titremeyle başı omzunun üzerine cansız düştü.

1 yorum:

Beni yorumsuz bırakmayın lütfen. Yazdığınız her yorum benim için çok değerli.